Memleket Hikayeleri
1 sayfadaki 1 sayfası
Memleket Hikayeleri
Eserin adı:Memleket Hikayeleri
Yazarı: Refik Halit Karay
Türü: Edebiyat
Basıldığı yayın evi ve tarihi: İnkılap Kitabevi , 1995
Sayfa Sayısı: 192
Yazarı Hakkında Bilgi: Mudurnu'dan İstanbul'a göçen Karakayış ailesinden Maliye Başveznedarı Mehmed Halit Bey'in oğludur. Galatasaray Sultanisi 'nde ve Hukuk Mektebi 'nde okudu. Maliye Nezaretinde memur olarak çalıştı. II. Meşrutiyet'in ilânından sonra gazetecilik ile uğraşmaya başladı; Tercüman-ı Hakikat 'de mütercimlik ve muhabirlik yaptı. Yazıları yüzünden ilk önce Sinop'a daha sonra Çorum, Ankara ve Bilecik'e sürgün olarak gönderildi. İstanbul'a dönünce bir süre Türkçe öğretmenliği yaptı. PTT Genel Müdürlüğü'ne getirildi. Bu sırada Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na üye oldu ve İstiklâl Savaşı aleyhine yazdığı yazılarından ötürü Beyrut ve Halep'te sürgün hayatı yaşadı. Af kanunu ile yurda döndü, daha önceden çıkardığı Aydede adlı mizah dergisini tekrar yayınladı. Türk Edebiyatında ilk defa Anadoluyu tanıtan eserleri ile ismini duyurmuş, yergi ve mizah türündeki yazıları ile de ün yapmıştır. Gözleme dayanan eserlerinde, tasvirler, benzetmeler kullanarak, sade, akıcı dili, güçlü tekniği ile 20. yüzyıl romancıları arasında seçkin bir yere sahip olmuştur. Türkçe'yi ustalıkla kullanan Refik Halit, Türk Edebiyatı'na birçok başarılı eser kazandırmıştır.
Özet; Eserdeki bazı hikayelerin özetleri
Şeftali Bahçeleri: Bir yaz günü, Akdeniz kıyılarındaki bir kasabanın tabiatı tasvir edilir.Bu küçük Anadolu kasabasında, iklim çok yumuşak geçmekte, yaz günlerinde ise heryeri şeftali kokuları sarmaktadır. Akşamüzerileri, çoğu kasabaya yerleşmiş memurlar deniz kıyısına eğlenmeye giderler. İçkiler, türlü eğlenceler, yiyecekler, çalgılar bu akşamların vazgeçilmez alışkanlıkları olmuştur. Burası Anadolu’nun Sadabad’ıdır. Sazlar çalınır, gazeller okunur, her türlü keyif düşkünlüğü kol gezer. Bu kasabaya tayini çıkan memurlar buranın zevk ve sefasına alışmakta, buraya yerleşerek havuzlu, kameriyeli evler yaptırmaktadırlar. Devrin İstanbul’da hoş görmediği eğlenceler, burada, rahatlıkla yapılmaktadır. Memurlar, resmi işler, tamamiyle boşlamıştır. Bu kasabaya yeni bir yazı işleri müdürü tayin edilir. Adı Agah olan yeni yazı işleri müdürü, kasabaya geldiği ilk gün dairede ikindi vakti kimsenin olmamasına çok şaşırır. Öğle vakti, dairedeki herkes şakalar yaparak şen şakrak sahile inmektedir. Agah Bey bütün bunlara çok şaşırır. Kendisi idealist bir kişidir. Mülkiyeden çıktıktan sonra Avrupa’ya kaçmış, İstanbul’a gelince dört ay boyunca nezarete alınmış, daha sonrada Anadolu’ya bu işe atanmıştır. Bu memuriyetle kendini göstermeye, bu köyü düzeltmeye karar vermiştir. Sürekli çalışacaktır. Fakat kasabadaki herkes aksine tembel, miskin ve eğlence düşkündür. Mutasarrıf ona ilk gün, rahatına bakmasını söylemiştir. Evkaf memuru daha da ileri giderek, eğlenmesi için tüm imkanları önüne sürebileceğini ima etmiştir. Önceleri bütün bu tekliflere direnmiş, köyde tek başına kalmasına rağmen eğlencelere katılmamıştır. Sıkıntıdan boğulmakta, dairede kimse için çalışamamaktadır.Hiçbir idealini gerçekleştiremeyeceğini anlamaya başlar. Bir gün, muhasebeci dayatır, illaki şeftali bahçelerine gelmesini ister. İkindi üzeri, bir merkebe binerler. İğde, böğürtlen, şeftali ağaçları ile süslü, su sesleri içindeki bahçelere giderler. Sürekli yiyip içerler. Çok eğlenirler. Ertesi günü çok yorgun olduğu için Agah bey işe gitmez. Fakat daha sonraki saatlerde yine şeftali bahçelerine gider. Eğlenir, havuzda yüzer. Agah bey, artık tüm eğlencelere katılmaktadır. Diğer memurlar gibi o da bir merkep almıştır, sahile daha kolay inmek için. Agah bey artık hiç çalışmak istememekte, eğlencelerden daireye giderek vakit bulamamaktadır. Kasabaya geldiği ilk günkü yalnızlığı, çalışma aşkını düşündükçe kendine gülmekte ve ‘toyluk işte’ demektedir.
Boz Eşek: Irmaktan su taşıyan çocuklar, dağ yolunda yere yatmış bir ihtiyar ve yanında dolaşan boz bir eşek görürler.Çocuklar köye giderek Hüsmen hocaya durumu anlatırlar. Akşam olmaktadır. Hüsmen hoca ile birkaç köylü ihtiyarı aramaya giderler. Yaşlı adam, sık sık solumakta, göğsünü göstermektedir. Ancak hırıltıyla konuşabilen ihtiyarın ölmek üzere olduğunu düşünürler. Fakat yaşlı adam gittikçe canlanır. Çocuk bakışlarıyla bakan yaşlı adamı ve eşeğini köye götürürler.
Köyde, Hüsmen, herkese misafirlerinin olduğunu duyurur. Hava iyice kararmıştır. Köy, en yakın kasabaya iki gün uzaklıkta olduğu için köye yabancı biri çok nadir gelmektedir. Ancak bir vilayetten diğerine geçen arabasız yolcular bazen bu köye uğramaktadır. Bu gelenler de bu fakir köyde el üstünde tutulmaktadır. Yaşlı adam biraz rahatlar. İhtiyara süt getirirler.Hasta adam çevresindekileri yanına çağırır ve onlara eşeği ve kemerinde dizili sekiz altının Mekke’ye vakfedilmesini söyledikten sonra ruhunu teslim eder. Köylüler, cenazeyi defnettikten sonra kara kara düşünmeye başlarlar. Vasiyeti yerine getirmeleri gerekmektedir. Kadıya danışmaya karar verilir. Hafta içinde Hüsmen eşeği yanına alıp kasabaya gidecektir. Bu arada eşeği bir emanet olarak gören köylüler ona bir sürü yem verirler, hiçbiri iş yüklemezler. Bir kasabadan dönüş esnasında Hüsmen’in yanında boş eşek yoktur. Kadı, Mekke’ye ulaştırılacağını söyleyerek alıkoymuştur. Bütün köylüler çok rahatlar. Vasiyeti yerine getirmekten mutludurlar. Olayın yılında kasabaya pirinç satmaya giden Hüsmen hoca, Pazar yerinin ortasında kadıyı (lakabı kabak kadıdır) boz eşeğin üzerinde görünce hayret ve ıstırap içinde kala kalır.
Baş Kahramanlar: Agah bey, Hüsmen hoca
Yazarı: Refik Halit Karay
Türü: Edebiyat
Basıldığı yayın evi ve tarihi: İnkılap Kitabevi , 1995
Sayfa Sayısı: 192
Yazarı Hakkında Bilgi: Mudurnu'dan İstanbul'a göçen Karakayış ailesinden Maliye Başveznedarı Mehmed Halit Bey'in oğludur. Galatasaray Sultanisi 'nde ve Hukuk Mektebi 'nde okudu. Maliye Nezaretinde memur olarak çalıştı. II. Meşrutiyet'in ilânından sonra gazetecilik ile uğraşmaya başladı; Tercüman-ı Hakikat 'de mütercimlik ve muhabirlik yaptı. Yazıları yüzünden ilk önce Sinop'a daha sonra Çorum, Ankara ve Bilecik'e sürgün olarak gönderildi. İstanbul'a dönünce bir süre Türkçe öğretmenliği yaptı. PTT Genel Müdürlüğü'ne getirildi. Bu sırada Hürriyet ve İtilaf Fırkası'na üye oldu ve İstiklâl Savaşı aleyhine yazdığı yazılarından ötürü Beyrut ve Halep'te sürgün hayatı yaşadı. Af kanunu ile yurda döndü, daha önceden çıkardığı Aydede adlı mizah dergisini tekrar yayınladı. Türk Edebiyatında ilk defa Anadoluyu tanıtan eserleri ile ismini duyurmuş, yergi ve mizah türündeki yazıları ile de ün yapmıştır. Gözleme dayanan eserlerinde, tasvirler, benzetmeler kullanarak, sade, akıcı dili, güçlü tekniği ile 20. yüzyıl romancıları arasında seçkin bir yere sahip olmuştur. Türkçe'yi ustalıkla kullanan Refik Halit, Türk Edebiyatı'na birçok başarılı eser kazandırmıştır.
Özet; Eserdeki bazı hikayelerin özetleri
Şeftali Bahçeleri: Bir yaz günü, Akdeniz kıyılarındaki bir kasabanın tabiatı tasvir edilir.Bu küçük Anadolu kasabasında, iklim çok yumuşak geçmekte, yaz günlerinde ise heryeri şeftali kokuları sarmaktadır. Akşamüzerileri, çoğu kasabaya yerleşmiş memurlar deniz kıyısına eğlenmeye giderler. İçkiler, türlü eğlenceler, yiyecekler, çalgılar bu akşamların vazgeçilmez alışkanlıkları olmuştur. Burası Anadolu’nun Sadabad’ıdır. Sazlar çalınır, gazeller okunur, her türlü keyif düşkünlüğü kol gezer. Bu kasabaya tayini çıkan memurlar buranın zevk ve sefasına alışmakta, buraya yerleşerek havuzlu, kameriyeli evler yaptırmaktadırlar. Devrin İstanbul’da hoş görmediği eğlenceler, burada, rahatlıkla yapılmaktadır. Memurlar, resmi işler, tamamiyle boşlamıştır. Bu kasabaya yeni bir yazı işleri müdürü tayin edilir. Adı Agah olan yeni yazı işleri müdürü, kasabaya geldiği ilk gün dairede ikindi vakti kimsenin olmamasına çok şaşırır. Öğle vakti, dairedeki herkes şakalar yaparak şen şakrak sahile inmektedir. Agah Bey bütün bunlara çok şaşırır. Kendisi idealist bir kişidir. Mülkiyeden çıktıktan sonra Avrupa’ya kaçmış, İstanbul’a gelince dört ay boyunca nezarete alınmış, daha sonrada Anadolu’ya bu işe atanmıştır. Bu memuriyetle kendini göstermeye, bu köyü düzeltmeye karar vermiştir. Sürekli çalışacaktır. Fakat kasabadaki herkes aksine tembel, miskin ve eğlence düşkündür. Mutasarrıf ona ilk gün, rahatına bakmasını söylemiştir. Evkaf memuru daha da ileri giderek, eğlenmesi için tüm imkanları önüne sürebileceğini ima etmiştir. Önceleri bütün bu tekliflere direnmiş, köyde tek başına kalmasına rağmen eğlencelere katılmamıştır. Sıkıntıdan boğulmakta, dairede kimse için çalışamamaktadır.Hiçbir idealini gerçekleştiremeyeceğini anlamaya başlar. Bir gün, muhasebeci dayatır, illaki şeftali bahçelerine gelmesini ister. İkindi üzeri, bir merkebe binerler. İğde, böğürtlen, şeftali ağaçları ile süslü, su sesleri içindeki bahçelere giderler. Sürekli yiyip içerler. Çok eğlenirler. Ertesi günü çok yorgun olduğu için Agah bey işe gitmez. Fakat daha sonraki saatlerde yine şeftali bahçelerine gider. Eğlenir, havuzda yüzer. Agah bey, artık tüm eğlencelere katılmaktadır. Diğer memurlar gibi o da bir merkep almıştır, sahile daha kolay inmek için. Agah bey artık hiç çalışmak istememekte, eğlencelerden daireye giderek vakit bulamamaktadır. Kasabaya geldiği ilk günkü yalnızlığı, çalışma aşkını düşündükçe kendine gülmekte ve ‘toyluk işte’ demektedir.
Boz Eşek: Irmaktan su taşıyan çocuklar, dağ yolunda yere yatmış bir ihtiyar ve yanında dolaşan boz bir eşek görürler.Çocuklar köye giderek Hüsmen hocaya durumu anlatırlar. Akşam olmaktadır. Hüsmen hoca ile birkaç köylü ihtiyarı aramaya giderler. Yaşlı adam, sık sık solumakta, göğsünü göstermektedir. Ancak hırıltıyla konuşabilen ihtiyarın ölmek üzere olduğunu düşünürler. Fakat yaşlı adam gittikçe canlanır. Çocuk bakışlarıyla bakan yaşlı adamı ve eşeğini köye götürürler.
Köyde, Hüsmen, herkese misafirlerinin olduğunu duyurur. Hava iyice kararmıştır. Köy, en yakın kasabaya iki gün uzaklıkta olduğu için köye yabancı biri çok nadir gelmektedir. Ancak bir vilayetten diğerine geçen arabasız yolcular bazen bu köye uğramaktadır. Bu gelenler de bu fakir köyde el üstünde tutulmaktadır. Yaşlı adam biraz rahatlar. İhtiyara süt getirirler.Hasta adam çevresindekileri yanına çağırır ve onlara eşeği ve kemerinde dizili sekiz altının Mekke’ye vakfedilmesini söyledikten sonra ruhunu teslim eder. Köylüler, cenazeyi defnettikten sonra kara kara düşünmeye başlarlar. Vasiyeti yerine getirmeleri gerekmektedir. Kadıya danışmaya karar verilir. Hafta içinde Hüsmen eşeği yanına alıp kasabaya gidecektir. Bu arada eşeği bir emanet olarak gören köylüler ona bir sürü yem verirler, hiçbiri iş yüklemezler. Bir kasabadan dönüş esnasında Hüsmen’in yanında boş eşek yoktur. Kadı, Mekke’ye ulaştırılacağını söyleyerek alıkoymuştur. Bütün köylüler çok rahatlar. Vasiyeti yerine getirmekten mutludurlar. Olayın yılında kasabaya pirinç satmaya giden Hüsmen hoca, Pazar yerinin ortasında kadıyı (lakabı kabak kadıdır) boz eşeğin üzerinde görünce hayret ve ıstırap içinde kala kalır.
Baş Kahramanlar: Agah bey, Hüsmen hoca
1 sayfadaki 1 sayfası
Bu forumun müsaadesi var:
Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz